Babasının elinden tutmuş parka gidiyor. Uçurtma uçuracaklar. Babası çocukluğunu gökyüzüne bırakacak; o, sabahtan beri damağını süsleyen anne sütünün lezzetini…
Gök gürültülü, sağanak yağışlı...
Yangın
Banyodan çıktı, saçlarını tarıyor pencerenin önünde. Sokağın ardında cankurtaranın sireni duyuldu. Sonrasında peşi sıra iki itfaiye arabası geçti. Aşağı mahallede yangın var.
Çocuğun elinden kurtulan balon, alçaktan uçan helikoptere çarptı. Balonun ipleri helikopterin kanatlarına takıldı.
Çarpışmayı çocuktan başka kimse görmedi.
İtfaiye arabaları yangından dönüyordu.
Kadın pencereyi kapadı. Sokağa çıktı, çocuğu görünce tekrar eve girdi. Soyundu. Mini eteğini çıkardı. Dizleri yırtık kot pantolonunu giydi.
Yangın hâlâ devam ediyordu. Kadının saçlarında bir kibritin alevi...
Ecel
Mermi, eceline değdi ve orada kaldı.
Tenha
O ağaç, kaç zamandır duruyordu rüzgârın serinliğini saklayan dağ yamacının tenhasında!
Bir başıma kalmıştı o tenhada. Dünyanın bütün ırmakları, gölleri, denizleri kurumuştu.
Akşamın ve sabahın, aydınlığın ve karanlığın, acının ve hüznün, hayatın ve ölümün, gurbetin ve sılanın, dostluğun ve düşmanlığın, öfkenin ve sevincin, sevdanın ve karasevdanın, gelmekte olanın ve gidecek olanın tenhası kurumuştu.
Bütün dağı ve ovası, yaylası ve kışlağı, denizi ve ırmağıyla dünya kurumuştu.
Bir başıma kalmıştı. Tenhada...
Dünya, bir başına kalmıştı. Tenhada...
Gamze
Gamzesi, yanağından düşmüş: saçlarında nilüferler; bacaklarının üzerinde binlerce göz izi...
Vitrinine bakıyor bir mağazanın.
Gamzesine, saçlarına, bacaklarına bakıyorum.
Soru
- Turuncunun kaç türlü adı var
- Ağaçlar ne zamandır kayboldu koruların keder ikliminde.
- Ay falına bakıyor musun?
- Aşk olsun sevgilim, hangi sabah erken uyandığımı gördün?
- Gölgelerini rüzgâra emanet bırakan serçeler nereye uçtular?
- Gün, temizleniyor hüzünden; sözcüklerin sırrını bundan sonra kimden öğrenebilirim?
Issızlık küfleniyor ahşap bir semaverde.
Kasaba
Gece. Hükümet meydanı. Otobüs durdu. Farlarını söndürdü. Bütün kasaba ışık altında...
Makine
Alüminyum tencere. Yağdan kararmış tava. Tutacağı kırılmış çaydanlık. Yatak yorgan eski bir kilime sarılı.
Annesinin kucağında, kundakta bir çocuk. Anne kağnıda. Baba ile muhtar öküzlerin önünde.
Sabah ezanıyla köyden çıktılar. Birazdan köprüyü geçerler. Köprünün ötesi kasabanın yolu.
Muhtar sigara üstüne sigara sarıyor. Baba ağzına kilit vurmuş, konuşmuyor.
Akşama doğru “makine” dedikleri kamyon gelir. Yatağı yorganı, acılarını hüzünlerini, sevinçlerini sevdalarını yüklerler. Akşama doğru...
Gurbet, yolun bittiği yerde. Uzakta, çok uzakta, yolun ufukla kesiştiği, bittiği yerde bir toz bulutu. Gurbet bulutun içinde...
Bulutun içinde çocuğun kundağa sarılı sesi...
Kampana
İstasyon kasabanın dışına bırakıldı. Yıllardır artık hiçbir tren uğramıyor. Tren şefi de, hareket memuru da çoktan emekli oldu.
Ama garın önündeki çeşmenin suyu hiç kesilmedi. Akıyor, bir tas içen olmasa da...
Hareket çizelgesi de yerli yerinde. Güneş kara tahtası üzerindeki yazıları silse de, rüzgâr beyaz tebeşiriyle yeniden yazıyor. Bir de kampana...
Vakti gelince, hiç şaşmadan, şaşırmadan çalıyor.
Lodos
Lodos, bu yıl erken geldi, diyordu. Oysa geçen salı üç denizden aldığı mektuptan rüzgıirın bu yaz gezisini birkaç gün ertelediğini öğrenmişti.
Yine de tedbirli olmak gerekirdi. Sabah evden çıkarken şemsiyesini aldı. El çantasına geçen haftadan kalan magazin dergilerini koydu, akşamdan kalan yalnızlığını, bir de hüznünü aylardır kullanmadığı...
Hayat tuhaftı, ölüm de...
Şimdi nerden düşmüştü aklının dehlizine ölümün gölgesi?
Ayrıntılara önem veren bir hayat düşlüyordu. Bir de sevgilisiyle ayrıntılı bir seviş· me gecesi...
İnsan nerede sevişebilirdi sevgilisiyle? Gün batarken terk edilmiş bir park kanepesinde mi, gün doğarken bir sabahçı kahvesinin avlusunda mı?
Lodos, pehlivan pazulu kollarıyla yaşadığı kenti kuşatırken, kentin en yüksek tepesinde... Bulutlardan bir yatakta, gün ışığından bir yorgan altında mesela.
Yalnız hüzün ve yalnızlık, bir de sevgili...
Yanak yanağa ve dudak dudağa...
Seyrinizde martılar, denizin mavisi, gökyüzü serinliği...
Şimdi, “Lodos,” diyordu, “bu yıl da erken gelecekmiş...”Zaman, öyle göndermiş mektubunu...
Rüzgârın gözlüğünü taktı. Köprü'nün üzeri akşama geç kalmış arabalarla dolmuştu. Arabasını aradı konvoyun arasında... Çocukluğunu, anılarını, yaşanmamış aşkını...
“Sevgilim,” dedi, “duydun mu, bu yıl da geç gelecekmiş lodos.”
Sonra gidip bir fotoğraf makinesinin önünde durdu. Hiçbir şey görünmüyordu objektifte, yalnızlığından başka...
Lodos, erken gelmişti çünkü...
Dalga
Uzakta, çok uzak ufukta, denizin çok çok uzak ufkunda bir martının gölgesi dalganın beyaz, bembeyaz bir dalganın üzerine düştü.
Dalga, bembeyaz köpüğün üzerindeki gölge ile kıyıya vurdu. Dalga denize döndü, gölge kıyıda kaldı.
(Notos’un Ekim-Kasım 2010 tarihli 24. sayısından alınmıştır. Refik Durbaş’ın anısına saygıyla…)
Refik Durbaş
10 Şubat 1944’te Pasinler, Erzurum'da dünyaya geldi. Liseyi İzmir'de bitiren yazar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümündeki öğrenimini yarıda bırakarak 1967 yılında Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başladı.Yirmi yıl Cumhuriyet gazetesinde çalıştıktan sonra 1992 yılında emekli oldu. Şiir kitaplarının yanı sıra pek çok kitaba imza attı. Çeşitli gazetelerin kitap ve sanat sayfalarını hazırlayan Refik Durbaş, köşe yazarlığı da yaptı.30 Kasım 2018’i 1 Aralık 2018’e bağlayan gecede aramızdan ayrıldı.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.