Cem Arıkan'ın 24 Mayıs 2022 tarihli Yenigün Gazetesi'ndeki köşe yazısıdır.
2011 yılıydı. Dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun EXPO 2020 sunumu için Fransa'da olduğu bir günde, başında bulunduğu kuruma büyük bir operasyon gerçekleştirildi. Belediye bürokratları, şirket yöneticileri, sendika yetkilileri hatta yüklenici firma ortaklarının da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi operasyon kapsamında gözaltına alındı. İzmir için çok önemli olan sunumu beklemeden geri dönen Aziz Kocaoğlu'nun da 397 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı dava yıllar sürdü. Onlarca kişinin, aileleri ve sevenleriyle birlikte kabus gibi geçirdiği günler 2017 yılının başlarında son buldu.
Bu operasyon ve sonrasındaki dava sürecinin gelişi sessiz sedasız olmadı. O dönem muhalefetin yönetiminde bulunduğu en büyük belediye İzmir Büyükşehir Belediyesi'ydi. Farklı olana tahammülsüzlük bugünkünden daha az değildi. İktidar cephesinde bile bir çok isim bu operasyonun arkasında duramadı. Cemaat yapılanmasının tarumar ettiği iddia edilen hukuk sistemi, bir çok dava dosyası gibi bu dosyayı da 15 Temmuz sonrası, sanıkları beraat ettirerek "kandırıldık" etiketiyle kapattı. Fettullah Gülen Cemaati (ya da kötü arkadaş olunca koydukları isimle Fettullahçı Terör Örgütü: FETÖ), devlet içindeki her türlü yozlaşmanın adresi olarak lanse edildi. Tek suçlu olarak lanse edilen FETÖ örgütlenmesinin devlet kurumlarından bertaraf edilmesi gayretini, hukuk sisteminin de tarafsızlığına kavuşacağının müjdesi olarak görmek istedik. Eğer AKP, özeleştirisini vererek hatalarından ders çıkartıklarını açık yüreklilikle söyleyebilseydi, temizlik ve yeniden yapılanma sürecinin teminatı olarak da görülebilirdi. Ancak beklenen özeleştiri hiç bir zaman "kandırıldık"tan öteye geçemedi ve liyakat esaslı oluşturulacak kadroların teminatı da hiç bir zaman alınamadı.
Eş dost atamaları, cemaat yapılanmaları, tarikatlara verilen imtiyazlar, özel kurumlar üzerinden şekillendirilmek istenilen mekanizmalar, kara para trafiğinin laçkalaşması, 3-5 şirket üzerinden kamu kaynaklarının dağıtılmasıyla bugünlere geldik. Hukuk sistemindeki aynı laçkalık farklı kadroların elinde devam ederken ekonomiden güvenlik mekanizmalarına kadar her alan aynı keyfiyetten üzerine düşeni aldı. FETÖ'nün temizleneceği iddiasıyla kolları sıvayanlar "FETÖ Borsası" oluşurken gözlerini başka yöne çevirdiler. Bu da yetmedi, boşalan kadroları farklı cemaat ve tarikatların kadrolaşmalarına açtılar.
Halka rağmen, ülkenin çıkarlarına rağmen, demokratik teammüllere rağmen... rağmen-ci bir siyasi atmosferde bitmek bilmez bir girdabın içinde bulduk kendimizi. Kendi amaçları ve çıkarları haricinde herşeye "RAĞMEN" yapılan siyasetin, ülke ve yurttaşların çıkarına olması beklenemez. Demokratik haklarımızla, özgürlük alanlarımızla ve kimi zaman yaşam hakkımızla ödediğimiz bedellerin yanına bir de açlık ve sefaletle ödeyeceğimiz bedelleri eklemiş olmak bizler için şaşırtıcı olmadı; çünkü rağmen-ci siyasetin geleceği noktanın bu olması kaçınılmazdı.
15 Temmuz'un öncesini, sonrasını karıştırmadan, kurgu-gerçek tartışmasına girmeden söylüyorum: AKP iktidarı, kendisi için yeni bir fırsat olabilecek bu süreci değerlendirmedi, değerlendiremedi. Bütün hatalarını, günahlarını bir kenara bırakıp yeni bir kadro yapılanmasının, sistem revizyonunun inşasına girişerek iktidarının ilk günlerindeki gibi AK'lanıp paklanabilirdi. Bunu tercih etmedi ya da tercih edemeyecek kadar heybesi doluydu. Son vapur da kaçmış oldu.
Halının altına süpürüldüğü sanılan bu konular, neden bu yazı içinde bu kadar yer buldu kendine? Zamanında FETÖ'ye fatura edilen her kurgu, her oyun, her kumpas tekrar tekrar yaşanıyor. İktidara yakın onlarca, yüzlerce siyasetçi ve gazetecinin FETÖ ve benzerlerine yaptıkları güzellemeler sosyal medya hesaplarında dururken Canan Kaftancıoğlu'na verilen cezalar akıl alır gibi değil. Kaftancıoğlu sadece bir örneği. Sosyal medya üzerinden yapılan cadı avının örnekleri saymakla bitmez. CHP'nin önceki dönem İzmir Milletvekili Zeynep Altıok'un yaşadıklarının da birebir tanığıyım. Bir mahkemenin beraat ettiği paylaşımlar için yanındaki başka bir mahkemede dava açılarak Altıok'a zorla ceza verildi. Cumhurbaşkanı'nın kendi sözlerinin de Cumhurbaşkanı'na hakaret sayılması, bu dosyadaki ironilerden yalnızca biri.
Diğer yandan, yazının girişinde hatırlattığım, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne 2011 yılında yapılan operasyon ve dava dosyasının "FETÖ kumpası" denilerek kapatılmasına benzer senaryolar üretilmeye devam ediliyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın selefi İ.Melih Gökçek dönemine ait onlarca dosyanın savcılığa gönderildiği ancak bu dosyalarla ilgili bir arpa boyu yol alın-a-madığını bilmeyen yok. Yeni yaptırdığı dişleriyle kameralara gülümseyen Gökçek, Belediye'ye ait zırhlı aracı bile görevden ayrıldıktan 3 yıl sonra iade etmekte bir sakınca görmedi. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin İ.Melih Gökçek'ten iadesini beklediği gayrimenkulleri saymıyorum bile; gazete sayfalarında bana ayrılan sütunlar bunları yazmama yetmez.
Kapının önünü temizlemeden HDP'li belediyelere kayyum atamak, CHP'li belediyelere operasyonlar yapmak, yukarıda bahsettiğim samimiyet testinden sınıfta kalındığının en açık beyanıdır. Kendi döneminin hesabını vermemiş olan eski bir belediye başkanı kanal kanal gezerken, görevi başında hizmet üretmeye çalışan başkan ve bürokratlara yapılan operasyonlar büyük bir soru işareti olarak ortada duruyor.
Operasyon deyince aklınıza, sadece emniyet güçleri aracılığıyla yürütülen adli süreçler gelmesin. Bunların yapılamadığı yerlerde de "psikolojik savaş" diyebileceğimiz operasyonlar devam ediyor. Bir çok belediye için "yakında bir operasyon bekleniyor" söylentisini duyabilirsiniz. Gerek siyasi yöneticileri gerekse de bürokratları psikolojik baskı altında tutan bu dedikoduların bedelini İzmir'de yaşayanlar olarak uzun süre ödedik. Böylesi baskılara mağruz bırakılan bürokratlar, kentin yararına olabilecek bir çok projeye imza atmakta ayak dirediler. Sorumluluk almak istemediler. Belediyeler, ciddi bir ekonomik buhranın içinde hizmet üretmeye çalışırken, diğer yandan da bürokraside tıkanan alanları açmaya uğraşıyorlar. Sonuçta hizmet aksıyor, projeler gecikiyor ve bedelini yurttaş ödüyor.
Psikolojik operasyonların bu tarzına ek olarak, daha bel altı vurmaya çalışılan adımlar da atılabiliyor. Mesela, Tunç Soyer'e saldırarak istediğini alamadıklarında, rotayı eşine çevirecek kadar siyaseti çirkinleştirebiliyorlar. Güçlü kadın figürünün oluşturmak istedikleri düzende yeri olmadığı düşünüldüğünde, yapılan saldırıda bir çirkinlik görmemeleri de doğal oluyor. Neptün Soyer'i tanımam. Bir kaç merhabanın ötesine gitmiş bir dialoğumuz da yok. Ancak, eşi Tunç Soyer'in Büyükşehir Belediye Başkanı olmasından önce de kendi belirlediği alanlarda, güçlü bir aktör olarak rüştünü ispatlamıştı. İspatlamamış olsa dahi kamu hizmeti vermek isteyen siyasi bir aktörün eşi üzerinden yıpratılmak istenmesi, başlı başına çamura bulanmışlık değil midir? Başka siyasetçilerin de eşlerinin fiziksel durumları, giyim tarzları, diksiyonları, kendi profesyonel alanları üzerinden yapılan saldırıları aynı çamura bulanmışlık çerçevesinde değerlendirdiğimi de belirteyim.
Siyasetin ana tartışma konusu mevcut aktörlerin yaptıkları, yapmak istedikleri, yapamadıkları ve yapmaktan imtina ettikleri icraatleri olmalıdır. Siyaset öncelikle düşünce üretmelidir, çözüm üretmelidir. Dört duvar arasındaki siyasi bir aktör bile düşünce üretirken; elde çanta, çantada dosya siyasetçilik oynayıp çamur saçanların kodlarının gözden geçirilmesi bizler için olduğu kadar kendileri için de faydalı olacaktır.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.