Anılar ve izdüşümleri...
Çocukluğumuzun geçtiği yerler...
İşte bizim asıl mutlu olduğumuz alanlardır onlar.
Yıllar geçmiş olsa da hep ararız bu alanları.
Anımsayın.
Çocukluğunuzda top oynadığınız yerleri anımsayın...
Dokuz kiremit oynadığınız yerleri...
İstop...
Saklambaç...
Bisiklete bindiğiniz yerleri hatırlayın.
Nerede idiniz?
Nasıl yaşadınız?
*
Peki neredeler?
Kaldı mı onlar?
Belki eskiden yeşildi, ağaç ile coşmuştu...
Şimdi nasıllar?
Yoksa aynı mı hala?
Şanslısınız o zaman...
Modernleşmenin parçası sayılan apartmanlarla dolmadı ise şanslısınız...
*
Müstakil evlerinizle sohbetle geçen seneler yerini apartmanın soğuk duvarlarına mı bıraktı yoksa…
Üzülmeyin...
O da gelip geçer. Apartman yerini şehirleşme planı adı altında gökdelene bırakır.
İnsan değiştikçe taşlardaki durum da değişir...
Üzülmeyin...
Beton yeşilin yerini aldıkça yine de gelişeceksiniz.
Modernleşecek ve teknoloji ile donanacaksınız.
İnsanlık mı?
O nerede yeşerecek bilmiyorum.
Bildiğim tek şey anılarımızın da üzeri betonla kaplanacak.
Kaplandı da.
*
Örteriz onu da biz.
Kapatırız.
Milletçe bunu da atlatırız.
Zaten yeşillik, ağaç, doğa nedir ki?
Önemli olan betonların, rezidansların, apartmanların güzelliği değil mi?
Yaşadığınız yerde bir nehir olmasa da olur.
Bir ağaç, bir güzellik, olmasa da olur.
AVM olsun yeter bize.
Çeşit çeşit dükkânlar, yiyecekler, göz boyamalar olsun yeter.
Nerede bir tarihi güzellik olsa bozarız biz.
Ağaç olsa keseriz.
Yeşil olsa koparır atarız.
Ne de olsa ağaç, anlamaz ki bizi.
*
‘Bu dereler boşa akıyor, gelin bu topraklar bir hidroelektrik santral yapalım’ diyenler çok.
Verimsiz bu topraklar değerlendirilelim diyenler çok...
Aman ne olacak bu ağaçları keseriz yerine yenisi dikilir nasıl olsa diyen daha da çok...
Dünyanın en güzel yerlerinden birinde otursanız da değer kıymet bilmezseniz yeşili de denizi de ruhunuzla kirletirsiniz...
Dağ altı açılır, dağ üstü talan edilir...
Kısaca her şey katledilir...
Tohum çarçur edilir...
Hatta tohumsuzluğa mahkûm edilir...
Canınızın bir parçası da gider...
Ruhunuz da...
Bilin ki patronlar rantın peşinde...
Zengin daha da zengin...
Fakir daha da fakir...
Doğa içten içe eriyor...
Gün geliyor ağlamada, gün geliyor haykırmada...
Çirkinleştirilmede...
Tarihimiz, kültürümüz, geçmişimiz dönüştürülüyor...
Gri AVM’lerde yemek peşindeyiz...
Renklere karşı renkli dünya ile kandırılıyoruz...
Renk körü yapılıyoruz...
Ben anladım ki insan insan olmak istemiyor...
Her şeyin rengini emiyor...
İnsan canavar olmak istiyor ve bundan besleniyor...
Ruhun tahrip edildi ey insan, AVM ile para ile güç ile gösteriş ile hormon ile dayatmalar ile çıkarlar ile sahte hazineler ile santraller ile...
*
Oysa iklim değişince ah vah etme...
Yağmur yağarsa yaz ortasında delice sakın vah etme...
Sıcaktan pişince...
Ev bark gidince...
Çöp içinde yüzünce ah vah etme...
Bunu sen istedin insanoğlu.
Bunu sen istedin.
*
Şimdilerde her şey şekilden ibaret iken bir kıssadan hisse ile bitirelim.
Bayezîd-i Bistamî'den şekille ruhi bir derinliğe ulaşılamayacağına dair şu kıssa çok meşhurdur:
Müridlerinden biri:
"Kürkünüzden bir parça verseniz de teberrüken üzerimde taşısam!..."
Bayezîd cevaben:
"Oğlum, sen adam olmazsan, Bayezîd'in kürküne değil, derisini yüzüp, içine girsen fayda vermez!" buyururlar.
İnsanlık dersini ‘insan olmayanlar’ vermeye kalktı mı, değil kürk, içine düşseler ne ola...
Dip notlar;
Suyu bitirirsek...
Yıllar süren kuraklık nedeniyle su rezervini muhafaza etmek için California'da güneşin etkisiyle su kaybına engel olmak için ilginç bir metoda başvuruldu.
Şehrin su rezervlerini koruyabilmek için aylardır suya siyah plastik toplar bırakıyor.
Kuraklıkla mücadele çerçevesinde geliştirilen bir proje bu.
Su yüzeyine bırakılan yaklaşık 96 milyon plastik top, mor ötesi güneş ışınlarının suya ulaşmasını engellenerek yılda 300 milyon galon suyun kurtarılması amaç...
Bu toplar aynı zamanda buharlaşmayı engellemenin yanı sıra, güneş ışığının su dibinde tabii olarak meydana gelen bromit ve suyu dezenfekte etmek için kullanılan klor ile kimyasal tepkimeye girmesini de engelliyor.
Los Angeles'ın suyunu toz ve alg oluşumundan da muhafaza eden siyah renkli "gölge toplarının" her biri 36 sente mâloluyor.
Sıcaklar sebebiyle suyun önemi daha da içimize işlemeli.
Son 50 yılın sıcaklığı hiç de küçümsenecek bir durum değil. Kuraklık daha da sıcaklığı, sıcaklık daha da kuraklığı getirdiğinden bilinçli tüketicinin önemi daha da artmakta.
Bu bir döngü…
Biz bu döngüyü yıllardır klima gazı ile bozmakla meşgulüz.
Şimdi düşünelim...
Bizde durum nedir?
Su biterse biz duaya çıkarız...
Su biterse biz çözümü konuşmakta buluruz, habire kavga eder dururuz.
Öncelikli çözümlere kapımızı kapattık zaten çoktan biz ki...
Ağaçları keseriz...
Suyu hor kullanırız...
Diş fırçalarken açıktır. Duş alırken gırla. Patlak borular yine patlar, sular akar da akar...
Annemlerin sokağında nerede ise her gün bir boru patlağından akan suyun boşa akıp gidişini gördüğümde yüreğim acır...
Her gün mü bir su akar bir yerden...
Hey gidi koca İzmir, siyah topları bırak, biz daha borularımıza bir çözüm bulamadık ki uçup gidenle ilgilenelim.
Suyu bitirirsek vay bizim halimize.
Bir ağacın tavsiyeleri:
Dik ve gururlu durun,
Köklerinizi toprağa gömün,
Doğal güzelliğinizden memnun olun,
Riske girin,
Bol su için,
Manzaranın keyfini çıkarın.
Mutlu kalın...
Fıkra;
Bir gün bir karı koca, 18 yaşındaki oğullarını bir testten geçirmeye karar verirler.
Bir masanın üstüne bir miktar para, bir dini kitap ve bir şişe şarap koyarlar.
Çocuk din kitabını seçerse din adamı, parayı seçerse işadamı, şarabı seçerse de işe yaramaz tembel biri olacaktır bu testin sonunda.
Gizli bir yere saklanıp olacakları merakla beklemeye başlarlar.
Bir süre sonra oğlan gelir. Parayı cebine koyar.
Din kitabını görüp sayfalarını karıştırır ve onu da alır. Sonra şarabı görüp hepsini içer.
Babası eşine dönüp der ki;
"Hanım bizim çocuğun durumu sandığımızdan da beter çıktı, galiba politikacı olacak!"
Günün sözü;
Yıldızların seyrini sanki sen de onlarla birlikte dönüyormuşsun gibi izle ve gör. Doğadaki maddelerin birbirine dönüştüğünü aklından hiç çıkarma, çünkü bu imgeler, yeryüzündeki yaşamın kirini andırır... Marcus Aurelius
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.