Dünya tarihi birçok kanlı savaş sahnesine şahitlik etmiştir. Çeşitli sebeplerle veya sebepsiz şekilde birbirini öldüren insanoğlu, bazen de bunu belirli amaç ve faydalara vesile kılmıştır. İnsan topluluğunun dinamiklerinin diğer canlılardaki doğal seleksiyona benzetilmesi de kanımca oldukça gayrı vicdani bir tutumdur. Kendi coğrafyasında asırlardır savaş görmemiş, bolluk, bereket ve refah içinde yüzenler başkalarının acı ve zelil durumlarından faydalanmaktadır. Dünya büyük bir nimetti, insanoğlu paylaşabilmeyi bilseydi eğer. Ancak bugün görüyoruz ki; dünyanın birçoğu birbiriyle kavgalı, geri kalanlar ise bu kavganın esas kazananları… Ne yazık kendi kargaşası içinde kalan toplumlar ziyan olurken, savaş ekonomisinin getirdiği faydadan başka ülkeler yararlanmaktadır. Herkes tarafından bilinen ancak müdahale edilemeyen büyük güçlerin güdümündeki mücadeleler, maalesef masumların yaşam hakkını elinden almaktadır. İnsanoğlu hali hazırdaki savaş endüstrisi ile beraber zaten mertliğini kaybetmiş bir haldedir. Er meydanı bitmiş, savaşta galip gelmek için meziyetler yerini toplu imha araçlarına bırakmıştır. Ayrıca kurunun yanında yaşta yanar misali herkes kendini avutmaktadır. Amaç ve hedefler uğuruna da bir çok ilkesel olmayan davranış ve tutum sergilenmektedir. Bir sorun asılları bulan bir süreçte çözülmeyip, olduğu yerde duruyorsa ya da daha kötüleşmişse şunu açıkça ifade edebilirim ki bu kargaşanın faydalanıcılarının oradan talep ettikleri şeyler henüz bitmemiş demektir. Bugün bir yerlere hakim olma adına kendisine vaad edildiğini söyleyerek, hak talep edilerek, hatta orada yaşayan nüfusa soykırım gibi insanlık suçunu uygulayabilecek kadar cani ve vahşileşmiş bir tablo seyrediyoruz.
Yıllardır bilindiği üzere hem Filistinlilere olan gayri hukuki müdahaleler hem de İsrail’in insanlarını düşmanlık sistematiğinde yetiştirmesi yüzünden, çatışmaların ve savaşın ardı arkası kesilmiyor. Bununla beraber savaş ekonomisinden faydalanmış güçler bu savaşın destekçisi konumunda yerlerini alıyorlar. Öldürülen bebekler suçsuz insanlar ve yakıp yıkılan kentler son yüzyıl medeniyetinin vahşetinin en büyük yıkım göstergeleridir. Kimyasal bomba kullanımı, hastanelere saldırı düzenleme ve daha yaşanacak ne kadar cürüm varsa her ne şart ve durum söz konusu olursa olsun kabul edilmesi mümkün değildir. Yaşanan acılar ve travmalar şüphesiz hiçbir şeyi geri getiremeyecektir. Bugün zulmün ve vahşetin en büyük çıplaklığıyla sergilendiği aciz günleri yaşıyoruz. Stratejistler tarafından pek tabi savaşın gidişatı ve çıkarımları ile ilgili bir çok analiz yapma imkanı var. Ancak ölen insanları, değişen hayatları ve kapanmayacak yaraları ne yapacağız? Bu nedenle dünyada ne kadar zülüm ile abad olmaya çalışan örgüt, devlet veya başka bir organizasyon varsa imha edilmelidir. Sebebi ise bu tip grupların yaptıklarının insanlık suçu dahilinde değerlendirilmesi gerektiğinden hiçbir meşru tarafa dayandırılmamalı ve af edilmemelidir.
Yıllardır bitirilemeyen savaşın gözyaşı ve kanın sebebi maalesef başkalarının gelir kapısı ve sevinci olmuştur. Lanetlemekten başka bir şey yapamadığımız bu süreçte, hukuksal manada da bireysel bir etkide de bulunamıyoruz. Ancak dünyada yaşanan her türlü zulme karşı çıktığımız gibi devlet olarak katil terörist Siyonist İsrail devleti ile diplomatik, ekonomik, ticari tüm ilişkiler durdurulmalıdır. Bu konu her cuma günü her ramazan günü her bayram günü mescitleri basıp, Müslümanları döven, plastik mermi sıkan, yerlerde sürükleyen, küçük düşüren, özgürlüğünü kısıtlayan, katleden zihniyete karşı verilen mücadelenin adıdır. Bugün konu iki ayrı grup arasındaki savaş değildir. Bu aynı şartlarda ve aynı zeminde mücadele etme değil, hiçbir haklı sebebi de olmayan tarafın üstünlük hegemonyasıdır. Bu nedenle kimse İsrail’in haklı sebepleri gibi bir zırvadan bahsetmesin, yumuşak ifadelerle olayı örtmeye çalışmasın. Hastane bombalayan aşağılık bir zihniyetten bahsediyoruz. İhanette zirve yapmış Beni Kurayza, Beni Kaynuka, Beni Nadir kabilelerinin devamıdır bunlar. Aralarında Siyonistleri tanımayan ve Filistin’lerin yanında olan Yahudiler de vardır. Ancak omlar da aynı müslümanlar gibi İsrail tarafından zulme tabi tutulmaktadır. Bu yönüyle de mücadele inanç sistemin çatışmasından da daha farklı bir konumdadır. Maalesef ki 1949 da BM üye olması gerekçe gösterilerek kurulduğunun 11. Saatinde devlet olarak tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye oldu. Sonrasında ise diplomatik ilişkiler bugüne kadar karşılıklı devam ettirildi. Ancak bir taraftan da bazen yoğun bazen de yüzeysel olarak Filistin desteklendi. 70li yıllara sol cenahın sahiplendiği Filistin davası sonrasında sağ partiler tarafından daha kıymet gördü.. Bugün ise gün zulme, vahşete dur diyebilmek için omurgalı bir pozisyona geçmektir. Ne şiş yansın ne kebap misali bir dünya politikası gözetilmez. Gün mazlumun, garibanın mağdurun yanında olma günüdür.
Filistin tarafı ile ilgili bir şeyler de söyleyeceksek eğer, aslında bunu dünyanın tüm hakkı gasp edilmiş toprakları için de aynı şekilde belirtebiliriz ki; bir mücadelenin fiziki bir savaşın yanında ekonomik, ticari, siyasal ve kültürel tabanda yer alan bir yanı vardır. Bugün Hamas’ın Filistinlilerin hakları adına başlattığı mücadelenin kazanımlarının sürekliliğini değerlendirmek gerekir. Aksi taktirde güçlü olan tarafın daha da kuvvetlenmesi için makul zemin hazırlanmış olur. Hırsızın girdiği evde hak iddia etmesine benzer bir sistematiği kurgu olarak addetmiş İsrail’in kendine bu yolla yeni kaynak alanları bulması engellenmelidir. Toprak sahibi olmadan, stratejik noktaları almadan, bu durumun her yönden yürütülmesi gereken bir yanı olduğunu kurgulamadan nasıl bir zaferden bahsedilebilir? Daha korkutucu ve vahim olacak durum ise bu çarpışmalar süresince ölüm suskunluğunu yaşayan devletlerin kabullenici tarafta yer almasıdır. Umarım tüm bu yaşananlar sonunda İsrail’in Gazze işgaline sebep bulma ve meşru kılma gibi bir sürece evrilmez? O da nereden çıktı diyecekseniz; tarihin tekerrür etme gibi bir alışkanlığı vardır. Ve ne yazık ki yeni Ömerler, Selahaddinler, Selimler yaratacak bir konjonktürden de oldukça uzağız.
Bu haftaki iyi şey; 100. Yılında Cumhuriyet Bayramı. Kazanımlarını unutmamak ve korumak adına saygıyla…
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.