İşe İade de Tarafların Samimiyet Kavramı

Değerli okurlar, sevgili dostlar;

Daha önceki yazılarımda örnek olacak gerçek bir işe iade davasının detaylarını sizlere aktarmıştım. Çevremde ki bazı insanlar “işe iade davalarını kazandıktan sonra işverenin iş başı yapma davetinde ön yargılı davrandığını hatta çok ta ciddi, gerçek daha da ötesinde samimi olmadığından” söz ettiler. Bugünkü yazımda gelin bu konuyu beraberce inceleyelim.

İşçi, iş akdinin hiçbir geçerli ve haklı nedene dayanmadan feshedildiğini, hatta hiçbir neden gösterilmeden feshedildiğini kısacası işine son verildiğini iddia ederek işe iade davası açabilir. İşe iade davası açılabilmesi için iki şart gereklidir. Bunlardan ilk şart, işçinin çalıştığı işyerinde en az altı (6) aylık çalışan olması gereklidir. İkinci şart ise işçinin çalıştığı işyerinde otuz (30) veya daha fazla işçi çalışıyor olması gereklidir.

Açılan işe iade davasının sonucunda; mahkeme işçiyi haklı görüp feshin geçersizliği tespit edilirse, boşta geçen süreler için en fazla dört (4) aylık ücret ve diğer hakları toplam tutarında bir bedel ile, işe iadenin gerçekleşmemesi riskine karşın ise en az dört (4) aylık ve en çok sekiz (8) aylık ücret ve diğer hakların toplamından oluşan ödenmesi gereken işe başlatmama tazminatı da belirlenmiş olacaktır. İşçi, kesinleşen bu dava sonucuna göre on (10) iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunması gerekiyor. Bu başvuruyu alan işveren işçiyi bir (1) ay içinde işe başlatmak zorundadır. Ya da işveren işçiyi işe başlatmayacağını bildirerek mahkemece kararlaştırılan tüm parasal cezayı işçiye öder.

İşveren, ilk alternatifi tercih ederse; işçiye yazılı bir davette / bildirimde bulunarak bir ay içinde işe başlatılmasını sağlamak zorundadır. İşte işe davetin gerçekliği, ciddiyeti ve samimiyeti burada başlıyor. İşveren kendine göre birtakım nedenlerden dolayı ya da işe başlatmama tazminatından kurtulmak için gerçek ve ciddi olmayan bir davetle işçiyi işe başlatmak isteyebilir. Birçok Yargıtay kararında işverenin işe başlatma davetinin “samimi, gerçek ve ciddi” olması gerektiği üzerinde özellikle durulmuştur.

İşe iade kararından sonra işverenin işe başlatmasında en önemli nokta işçinin eski işi ile aynı işte, ünvanda, aynı görev tanımı ile ya da çok benzer bir konumda çalıştırılması işverenin samimiyeti ve ciddiyetinin göstergesidir. İşçinin çalışmadığı ya da başka bir anlamda yargılamanın devam edip sonuçlanmasına geçen sürede işveren işyerinde farklı bir organizasyon yapısı kurmuş olabilir. Hatta işveren, işçinin çalıştığı bölümü kapatmışta olabilir. Daha da ötesinde işveren farklı bir grup şirketinde işçinin işe başlamasını isteyebilir. Dolayısıyla işçi, aynı işyerinde, aynı bölümde, aynı görev tanımı ile kısacası eski işi ile aynı ya da benzer bir işte işe başlatılması mümkün olmayabilir. İşçinin çalışacağı konumda, görev tanımında, işyerinde esaslı bir değişiklik olması durumunda işçi farklı bir konum ve ünvan ile farklı bir grup şirketinde çalışmak istemeyebilir. İşçinin rıza göstermediği bu durumda işverenin işçiyi işe başlatmadığı kabul edilecektir. Bu durum birçok Yargıtay kararında kesinleşmiş bir konudur. Sonuçta işçiye gönderilen işe davet bildirimi işçinin işe başlamasını zorlaştıracak şekilde olduğundan “dürüstlük” ilkesi ile bağdaşmayacağı için “samimi, ciddi ve gerçek” bir işe iade gerçekleşmeyecektir.

İki kritik noktayı daha hatırlatmakta yarar var. İşçi, işe başlatılma konusundaki iradesini bizzat işverene iletebileceği gibi vekili ya da üyesi olduğu sendika aracılığı ile de ulaştırabilecektir. Ancak işveren, işçiye işe başlatma davetini direkt işçiye yapmak zorundadır. İşçi vekiline yapılan tebligat usulsüz olarak değerlendirilip “samimi ve ciddi” olmadığına hükmedilmiştir.

Diğer taraftan işçinin de işe iade yönündeki başvurusu da samimi olmalıdır. İşçinin gerçekte işe başlamak niyeti olmadığı halde, işe iade davasının sonuçlarından yararlanmak için yapmış olduğu başvuru geçerli bir işe iade başvurusu olarak değerlendirilemez. İşçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardından, işverenin daveti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, işçi işverene hiç başvurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Bu durumda işverence yapılan fesih, geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur. Bunun sonucu olarak ta, işe iade davasında karara bağlanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların talebi mümkün olmaz. 

Dolayısıyla, işçinin işe iade davasını kazanmasının ardından yapacağı başvuruda samimi olması gerektiği gibi, işverenin de işçiyi işe çağırırken samimi olması gerekir. Ne işçinin ne de işverenin yasal süreler içinde gerekli işlemleri yapmaları, tek başına bir anlam ifade etmeyecektir.

İşverenin samimi olması; işçiyi işe davet ederken onun gerçek adresini araştırmasından, çalışma koşulları hakkında bilgilendirmesine kadar geniş bir alanı kapsar.

Burada önemli olan, işverenin işe iade sürecindeki tavrının gerçekten de yasanın gerektirdiğini yerine getirmek üzerine kurulmuş olmasıdır. Öylesine ve işçiyi işe başlatmak istemediğini belli edercesine bir tavır işverenin aleyhine sonuç doğuracaktır.

İşe iade davalarının sonucunda işverenin, işçiye işe başlatma davetiyesi ile işçinin, işverene işe başlama başvurusu da “samimi, ciddi ve gerçek” olmalıdır.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Nurettin Elverir - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.