Yıllar önce, Vehbi Koç’un söylediği, çok sevdiğim ama şimdi daha iyi anladığım bir sözü vardır: “Meslek okulları, memleket meselesidir”.
Tüm sektörlerde olduğu gibi, özellikle tarım-gıda sektöründe bu konu artık acil önlem alınması gereken konu başlıklarından biridir. Yıllar içerisinde, çok yanlış eğitim politikaları izlenerek her bir ilimizde üniversite açıldı. Bu üniversitelerde, öğrenciler ile bire bir ilgilenen akademisyenlerin nitelikleri dikkate alınmadan sözleşmeleri yapıldı, sanki herkes üniversite mezunu olmalıymış gibi, her bölüme yüzlerce öğrenci alındı. Sınıfın içinde, bölüm yetkinlikleri olmayan öğrenci yığınları ile dersler yapıldı daha doğrusu “mış gibi yapıldı”. Bu öğrenciler mezun oldular. Ne istedikleri bölüme girmişlerdi, ne de piyasada iş bulabiliyorlardı. Mutsuz ve vasıfsız bir “işçi ordusu” ile karşılaştık. Şimdi nerede hata yaptık diye sorma zamanımız gelmedi mi sizce?
Meslek Yüksekokulları’nın Kuruluş Nedeni
Meslek Yüksekokulları, meslek elemanı ve tekniker yetiştiren yüksek öğretim kurumlarıdır. Bir ülkenin lokomotifi olan işletme ve kurumların ana kaynağını oluşturan insan gücü, bu okullarda yetiştirilmektedir. Çevresel uyum sağlamak adına sürekli gelişim, dönüşüm zorunluluğu olan sektör ve kurumların ihtiyaç duyduğu insan kaynağı profili de bunlara bağlı olarak değişmektedir.
Meslek Yüksekokulları için sektörde yaşanan bu değişimlere uygun insan kaynağı yetiştirebilme kabiliyeti, artık önemli bir başarı göstergesi haline gelmiştir.
Bu gösterge, akademiye meslek yüksekokulları özelinde eğitim öğretim programları ve ders müfredatları ile öğretim tekniklerini gözden geçirmeye zorlamalıdır.
Hepimiz, Türkiye’nin bölgesinde ve küresel dünya ölçeğinde rakipleri ile yarışabilmesinin bilim, teknik ve teknolojinin yol açıcı gücü ve bu tekniğin başında yer alacak “nitelikli insan gücüne” sahip olmasından geçtiğini biliyoruz.
Türkiye genelinde 8 milyona varan yüksekokul öğrencisinin 2 milyona yakını, meslek yüksekokullarında eğitim görüyor.
Türkiye’nin önemli biz vizyonu var diye düşünüyorum. Büyük bir iddiamız var. Diyoruz ki: “En büyük ilk on ekonomi” içine gireceğiz. Bunu nasıl yapacağız?
Katma değeri yüksek ürünler üretmeliyiz, kaliteli üretim yapmalıyız, iyi pazarlar oluşturmamız gerekiyor. Bu nedenle gençlerimize bilgi, beceri, olumlu davranış ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle iş dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikli eğitimler vermeliyiz.
Tüm bunlar bilinmeyen konular değil. Demek ki, öncelikle bilmemiz ya da sorgulamayı yapacağımız başlıkları net bir şekilde tanımlamak zorundayız.
- Nerede hata yapıyoruz?
- Bu hataları nasıl tespit edebiliriz?
- Çözüm yollarımız nelerdir?
Üniversite-Sanayi İş Birliği Modeli
Tüm akademik hayatım süresince, ülkemizde neden “üniversite-sanayi” iş birliğinin kurulamadığını sordum. İşletmelere şu soruyu sorduk: “Bizler öğrenci mezun ediyoruz, siz ise neden almıyorsunuz?” Onlar da cevap veriyor: “Sizin öğrencilerinizin uygulama becerisi yetersiz”.
Sorun belli olunca, çözüm de sanki daha kolay gibi gözüküyor değil mi? Ama ne yazık ki, bizim ülkemizde çözüm bulmada sorun yaşamıyoruz, uygulamaya geçmede sorunlar yaşıyoruz. Bir araştırma yapılmış, öğrencilere 24 saat teorik eğitim verildikten sonra, akıllarında ne kadar kaldığı öğrenilmeye çalışılmış. Yanıt yüzde 5... Uygulama dersleri sonrasında ise bu başarı yüzde 90. Ancak sorun olan konu, birey kazanmış olduğu bu beceri ile hayatını sürdürüyor.
Öğrenciler, uygulama ortamlarını nerede buluyorlar o zaman? Birincisi okullarda kendilerine sunulan atölyelerde. İkincisi stajlarda.
Ülkemizde staj modellerine bakıldığında ise yine kafamız karışıyor. Stajlar denetimli/denetimsiz, zorunlu/isteğe bağlı. Düşünebiliyor musunuz, bu gençlerimiz zaten 2 yıllık eğitim alıyorlar. Hem teorik eğitimlerini almak hem de pratik sahada uygulama becerilerini geliştirmek zorundalar. Sizce bu beceri ve yetkinlikler bu kadar kısa sürede ne ölçüde etkin ve etkili olabilir? Yüksekokullarda tüm teorik eğitiminin gösterildiği bir “alt yapı” var mı acaba? Geçtiğimiz günlerde, makine mühendisi bir arkadaşım ile konuştuğumda, 34 yıl sonra mezun olduğu okula konuşmacı olarak gittiğinde, gözlerinin dolduğunu söyledi. Çünkü, 34 yıl önce bölümde uygulama yaptıkları tezgahların halen aynı yerde olduğunu ve kullanıldığını söyledi.
34 yıl önce kullanılan teknoloji üzerinden mi öğrencilere eğitim veriliyor? Ya da neden bu bölümler, prototip yeni tezgahları alamıyor? Yeni teknolojileri göstermek için hangi çözümler öğrencilere sunuluyor?
Çözüm Arayışında
İzmir’de yaşayan birisi olarak, doğal olarak Ege Üniversitesi-Yüksek Okulları’ndaki durumu bir gözden geçirerek, çözüm arayışlarına girdim. Ödemiş’te bulunan Meslek Yüksekokulu’nu da mercek altına aldım.
Yüksekokulda 7 bölüm var: Bahçe Tarım, Laborant ve Veteriner Sağlık, Organik Tarım, Süt ve Besi Hayvancılığı, Süt ve Ürünleri Teknolojisi, Tıbbi ve Aromatik Ürünler, Tohumculuk Teknolojisi.
Şu anda, 289 kız,434 erkek öğrencimiz eğitim görüyor bu okulda. Her bir bölümün kurulma amaçlarını gözden geçirdim ama sizlere örnek vermek için sadece “Bahçe Tarım Bölümü” ile ilgili bilgi aktarayım istedim. İnternet sitelerinde şöyle yazıyor: “Yüksek verim ve kalitede sebze, meyve ve süs bitkileri ile bu ürünlerin kalite kontrolü, islah edilmesi, mekanizasyon, çoğaltma ve kültürel bakım hizmetleri (sulama, gübreleme,hastalık,zararlılar, yabancı otlarla mücadele, budama, seyreltme), muhafazası, pazara hazırlanması hakkında yeterli bilgi ve pratiğe sahip nitelikli teknik eleman ve kendi işini kendisi kuracak bireyle yetiştirmek.”
Tüm bu vaatleri okuyunca korktum. 2 yıl içinde tüm bunlar, nasıl verilebilir? Bu öğrenciler bu eğitimleri detaylı olarak ne kadar alabilirler, uygulama imkanlarına ne kadar ulaşabilirler?
Kafam karıştı! Bu ülkede, tarım ve gıda işletmelerinde acaba hangi alanda personele ihtiyacı var? Bu ihtiyaç doğrultusunda, aranılan eleman, bölüm tercihlerini ne zaman yapacak ve bu alanda uzmanlaşacak? Ya da eğer bu gençlerin kendi işyerlerini kurmaları da isteniyorsa, girişimcilik konusunda ne tür eğitimler verilebiliyor ki, bu kişiler eğitimleri sonrasında hemen tarım ile ilgili kendi küçük işletmelerini kolaylıkla kurabilecekler?
Artık, daha stratejik ve planlı eğitim içeriklerini hazırlama zamanımız gelmedi mi, ne dersiniz?
***
Son olarak, merak ettiğim iki sorunun da yanıtını sizlerle paylaşayım istedim. Yayımlanan 2023 Kalkınma Planı’nda, hem eğitime hem de tarıma ne kadar bütçe ayrılmış olduğuna baktım.
1) Tarımsal destekleme bütçesine 53,6 milyar TL
2) Örgün ve Yaygın Eğitim ile Yüksek Öğretim Kurumlarına 651 milyar 377 milyon 155 bin TL.
Ne dersiniz? Bu bütçeler ile “Bilgiyle, Beceriyi Birleştiren Aranan Eleman” ihtiyacımızı gerçekleştirebilir miyiz ??!!
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.