Arabesk sadece bir müzik midir?

Sinema hiç gitmediğimiz yerleri deneyimleme fırsatı verir, bu yönüyle mimari kültüre ve eğitime katkıda bulunur ve mekânsal deneyim zenginliği yaratır. Seçkin Kutucu’ya göre sinema hafıza ile; mimarlık ise tarih ile benzerlik kurar. Sinema imgeleri sosyal hayatımızı etkiler. Bu, filmlerle tanımlanmış zaman ve mekân kavramlarının insan zihnindeki görsel hafıza tarafından deneyimlenmesi ile gerçekleşir (Ek Bektaş, 2017). Sinemanın toplumun içerisinden çıkan bir sanat dalı olduğu düşünülürse toplumun dinamikleri olan sosyal yaşam kurguları ve etrafındaki mekânsal oluşumlar her zaman sinemanın beslendiği alanlar olmuştur. Sinemanın evrensel düzeyde gösterdiği bu gelişme Türk sinemasında 1960’lardan sonra gerçek yaşama yakın hikâyelerle ülkemizde de yansımasını bulmuştur.

Kültür ve Arabesk

Arabesk müzik, kent ve köy alışkanlıkları arasında şekillenen alt kültürün bir ürünüdür. O dönem gecekondu evlerinde herhangi bir arabesk müzik şarkıcısının posterini görmek mümkündür. Diğer taraftan arabesk müziğin en çok çalındığı yer olan minibüsler gecekonduluyu bir yerden bir yere ulaştırırken görülmektedir. Bu sahneler de mekân olarak minibüslerin kullanımı ve bir yere ulaştırılma hali yabancılaşmanın yansıtılmasında önemli detaylardan biridir.

Mekânsal olarak halıyla muşamba döşeme parçaları, seccade ile artist posterleri, radyo ile tahta ranzalar konut içerisinde adeta bir mozaik oluşturmaktadır. Aynı zamanda evlerde daha çok üst gelir grubunun sahip olduğu düşünülen, bazı teknolojik eşyaların (açılmamış halılar, kullanılmayan elektrikli mutfak eşyaları, biblo ve oyuncakları) konulduğu bir oda adeta bir beyaz eşya mağazası gibi misafirliğe gelen konuklara gösteriş amaçlı düzenlenmiştir. Bu eşyalar, çoğu gecekondu ailesi için bir sosyal yaşam statü göstergesi olmuş ve çoğu zaman kullanılmadan o odada sergilenmiştir.

Türk sinemasında arabesk

1980 sonrası Türk sinemasına bakıldığında ise İstanbul’a farklı anlamların kazandırıldığı görülmektedir. Arabeskin kökenlerine bakılarak, arabesk müziğin sinemaya etkisinin oldukça fazla olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle Orhan Gencebay ve sonrasında da İbrahim Tatlıses’in arabesk müzikte ön plana çıkıp popülerleşmesi, dönemin siyasi yapısının da etkisiyle kültürün değişmesi vurgulanacaktır. Popüler kültürün ürünü olarak bu müziğin Türk sinemasını nasıl etkilediği araştırılırken filmlerde İstanbul’un konumu ön plana çıkarılmıştır. 1960’lardan sonraki 1980’ler arabesk filmleri döneminden 1990’lara kadar ise İstanbul’a içerden bakmak yerine, göç edenin, taşralının gözünden bakılmıştır. Hatta öyledir ki bu dönem filmleri hep İstanbul’a gelişle başlamaktadır.

80’lerde Türk sinemasında bir değişim gözlemekte ve filmlerin yapısı hep birbirine benzemektedir. Arabesk filmlerin ağırlıkla çekildiği bu dönemde İstanbul, İstanbul’a yabancı birinin perspektifinden sunulmaktadır. Bir yandan sürekli eleştirilen bir müzik türü ve yaşam şekli olarak karşımıza çıkan arabesk, diğer taraftan yerini sağlamlaştırılmaktadır. Öyle ki zenginlik, eğlence kültür gibi kavramlar arabesk ile iç içe anılmaktadır.  “Göçenler kendilerine tümüyle yabancı kent ortamına girdiklerinde çözemedikleri kişisel sorunlarla karşılaşmışlar, düş kırıklıklarına uğrarlar, eski dünyalarına edindikleri inanç ve normlar çöker (anomie); çevre ile hemen ilişki kuramadıklarından çevreye yabancılaşırlar (alienation); dış dünyada başarılı olmadıkları kadar iç dünyaları da yerine oturmaz ve çaresizliğe düşerler.” Kentte artık, çaresizliğe düşmüş yabancı insan da vardır (Alkan, 2007).

Delikanlılık 

Popüler kültürel formlar aracılığı ile medyatikleştirilen ve sembolik olarak farklı değerlendinne süreçlerinden geçen "delikanlılık" kimliği son yıllarda göze çarpan medyatik bir erkeklik ifadesi olarak TV dizilerinde ve filmlerde yer almış, popüler kültürel bir dilin önemli bir ögesi haline getirilmiştir. Popüler kültürel ögelerin kimlik inşa edici gücü göz önünde tutulduğunda, delikanlılığın sembolik skalada üst düzeylerde yer alması sadece temsil edilenin fonnel özellikleri ile anlaşılamaz. "Delikanlılık" kimliğinin ortaya çıkışına ilişkin değerlendinneleri bu kimliğe anlam atfeden zihniyetler çerçevesinde ele almak gerekmektedir.

Popüler kültür ve medyada delikanlılığın temsilleri, Stokes'un da vurguladığı gibi, maganda/kıro tiplemeleri aracılığı ile "Arabesk-tip" ile ilişkilendirilmiştir. Bir zamanlar mahallenin namusunu koruyan kabadayı günümüzdeki anlamıyla sert erkek tipine gönderme yapar. Erkeklik ifadeleri arasında belirli davranış örüntülerine gönderme yapan kabadayı terimi, Arabeskin karşıtları tarafından bayağılaştırılır, tehdit edici bulunur ve geleneksel otorite ile özdeşleştirilir.

Popüler kültürel temsillerin yaratıldığı önemli bir yer olan Yeşilçam'ın delikanlılık kurguları ve öyküleri oldukça çeşitlilik gösterir. Zaman zaman köylülük/yiğitlik/bilgelik, kentlilik/züppelik/kurnazlığın zıddı olarak konumlanırken söz konusu karşıtlık değişebilir. Popüler kültürel metinlerden hareketle oluşturulacak bir "ideal tip", delikanlılığa dair şu özellikleri taşıyabilir: Delikanlı dürüsttür, doğru sözlüdür, mazlumdan yanadır, kanaat ehlidir, paraya önem vermez, paylaşımcıdır, insanlığa ve manevi olana değer verir, sevenleri sever, toplumsal hiyerarşileri kabullenir, erkekliği ile övünür, şiddet yanlısıdır, talimat verici?ir, tartışmaya açık değildir, adeta ilahi bir varlığın temsilcisidir. Delikanlılığın dünyası kendi kimliğini ve diğerlerinin kendisiyle ilişkisini tanımlamada özgün bir dil kullanır: Racon, bitirim ikilemi, nam, yanlış yapmak, sakata gelmek, şekil koymak, posta koymak, madara olmak, faça gibi kelimelerle örüntülenen delikanlılık söylemi resmi olana ve üst kültürlere "yabancı" bir alt kültürün anlam dünyasını ifade eder.

Toparlayacak olursak kentleşme süreci içerisinde kültürel yabancılaşma ve kimlik bunalımı akla gelen ilk olgulardandır. Geleneksel ve kırsal yaşama özgü değerler sistemi, büyük ölçüde gücünü yitirmiş ve yer yer yıkıldığını söylemek mümkündür. Bu durumlar yaşanırken, geleneksel yaşamın yerine kentsel yaşamın değerleri ve normları da tam anlamıyla oturtulmamıştır. Çoğu alanda geleneksel ve modern toplumun norm ve değerleri aynı anda geçerli olmuştur.Bu durumda ise bireylerin hangi kurala veya norma göre davranışlarını bilememesi görülmüştür.

1960’lar Türkiyesi’ne bakıldığında ise modernleşme süreci ve geleneksel bağların yıkılması büyük şehirlere göç olgusunu beraberinde getirmiştir. Yaşanılan göçler, bireylerin alt kültür ile üst kültür arasında kalmasına neden olmuştur. Kendine ve yaşadığı çevreye yabancılaşan kişiler, içinde bulundukları durumu çeşitli mekânizmalarla açığa vurmuştur. (Geleneksel ile modern kültürün karışımı giyim tarzları veya ev döşemeleri gibi.) Bahsedilen dönemin özelliklerini ise edebiyat, sinema gibi kültür-sanat alanlarında saptamak mümkündür.

Süreç içerisinde ortaya çıkan arabesk kültür, daha öncekilerden farklı oluşuyla yeni bir kültür olarak tanımlansa da geçiş kültürü özelliklerini gösterdiği için başlarda belli bir sınıfsal bağlamda kendine yer bulmuştur. Oluşan yeni kültür bireylerin bulunduğu mekânlara yansımış, bunun da en güzel örneklerini sinemada yakalamak mümkün olmuştur. Arabesk sanatçıların popüler kültür ve tüketim ilişkileri sayesinde, hitap ettikleri kişilere oldukça etki ettiği görülür. Hal böyle olunca, döneme damgasını vuran arabesk sanatçıların filmleriyle de karşılaşmak oldukça beklenilen bir durumdur. Dolayısıyla arabesk kültürün izlerini doğrudan kültürü oluşturan kişiler tarafından görebiliyoruz. Filmlerdeki mekânsal bağlama bakıldığında ise, sınıfsal çatışmaların ve geleneksel ile modern kültür arasında kalmışlığın izlerini arabesk kültür çerçevesinde görüldüğünü söylemek mümkündür. 

Fotoğraf: ozcekim.com.tr 

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Zeynep Gizem Eskici - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.