Bundan tam bir asır önce halkın iradesinin idari yönetime katılması amacıyla cumhuriyet kuruldu. Halkın seçeceği temsilciler ile oluşacak meclis yasama ve idare görevini yapacaktı. Önce tek parti yönetimi sonrasında çok partili yaşama geçişle beraber bugün bu yönetim şeklinin bir asırda değişerek devam ettiğini söylemek mümkündür. Demokrasi sınavlarına da tabi tutulduğumuz bu evrede çok farklı eksenlerde kalan modellerle büyüdük. Darbe iktidarları, koalisyon hükümetleri derken bir asra birçok şey sığdırdık.
Geçen yıl bu zamanlar “Cumhuriyet; özgürlük demek” adlı bir yazıyla seslenmiştim sizlere. Orada Cumhuriyet kazanımlarının üzerinde durmuş, karşılaştırmalı bir bakış açısı sunmuştum naçizane. Bu yazıyı da böylesine önemli bir yönetim ve sosyolojik değişim sürecinin baş karakteri olan Cumhuriyet’in etkisi dışında bırakmak olmazdı. Bu nedenle yazıyı kuruluş merkezli Cumhuriyet’den ve günümüzde yaşadığımız yönetim modellemesine bir yansıma görmek isterim. Yaşanmış arşivde belgeleri yeterli sayıda bulunan bir ahval üzerinden açıklayacağım.
Savaştan çıkmış ve tekil/bağımsız bir irade ışığında yönetim modellemesi kurulmak istendi. Mevcut şartlar dahilinde hem imkanlar kısıtlı hem de sınırlı idi. Buna rağmen özellikle Cumhuriyetin on yıllık sürecinde birçok alanda talep edilen başarıya ulaşıldı. Mevcut konjonktür gereği insanlar canını, malını ortaya koyarak, büyük bir mesuliyet bilinciyle yeni Cumhuriyete sahip çıktılar. İşte burada bahse konu başarı işte bu gayret ve daha iyi olma yolundaki ümit ve yüksek kararlılıktır. Her manada büyük bir yıkım olan savaşın geride bıraktığı kuşatılmış çaresizlik, aynı zamanda yeni başlangıçlar için önemli bir çizgi olmuştur. Bu şevk ve azim mücadele için ilham kaynağı olmasının yanı sıra, yaratılan milli şuur büyük bir toparlanma hamlesini de beraberinde getirmiştir. 1930'ların sonlarına kadar işte büyük bir halk hareketi ile desteklenen Cumhuriyet; yeni bir devlet ve millet dizaynı için çalışmıştır.
Özellikle yazınsal metinlerde olanları, görsel hafızamla pekiştirmek istediğimden tarihi belgeselleri takip etmeye çalışırım. Bunların arasında TRT 2’nin Tarihin Ruhu programında “ Ankara Türkiye’nin kalbidir” adlı bir belgesele dikkatinizi çekmek isterim. Belgesel Cumhuriyet’in onuncu yılında hazırlanmış ve bu on yılda gelişme ve ilerlemede ne kadarlık bir fark ortaya koyulmuş bunu anlatıyor. Sadece Cumhuriyet’in değil aynı zamanda devletin de kuruluşu ve ilerlemesinin anlatıldığı bir süreç bu. Bir manada dünya kamuoyuna da bir kendini ispatlama yöntemi olmuş. Başarılı olduğu muhakkak bu belgeselde ilgimi çeken şu oldu ki; başkent olmasına karar verilen Ankara’nın yerleşim ve mimari planlarıdır. Bugün diğer şehirlere nazara başkentin düzenli yapısı işte bu dönemlerin ürünüdür. Alman şehir plancısı Prof. Jansen’in önderliğinde hazırlanan planlar, yeni bir şehrin kurulmasının yanında, Yeni Cumhuriyet’in de en büyük yansımalarından biriydi. Bu nedenle gerek yolları, evleri gerekse devlet daireleri ve sosyal alanları ile Ankara başkent olma teveccühü ile eski şehrin yanında kurulmuş olup, onuncu yılında eski ve yeni arasındaki fark açıkça görülebilmekteydi. Hazırlanan belgesel Ankara’nın eski mahallelerini on yıl öncesi olarak gösterirken, yeni kurulan şehir ile farklar mukayese edilebilecekti. Planlarda 3 ilkenin uygulanacağı öngörülmüş idi; “iktisat, estetik sağlık”. 50 yıllık gelişim 300 bin nüfus olarak değerlendirilen şehir gelişen aşırı talep nedeniyle sonrasında değiştirilmeye başlanmış, özellikle mebuslar içerisinde planlara etki etme ve arazi toplanması gibi hususlar, plana sadık kalınmamasına neden olmuştur. Milletvekillerinin arazi toplamaları yanında, planları yönlendirebilecekleri belediyeleri almak istemeleri sebebiyle plan plan olmaktan çıkmış, hatta rivayete göre Prof Jansen plandan imzasının çıkarılmasını talep etmiştir. Bu olayı size anlatırken aslında çok güzel başlamıştır ancak gelişim sürecinde çıkar çevrelerinin müdahalelerine kurban edilmiştir. Bu olayı zihinde canlandırmak için ayrıntılı olarak ele aldım ki; Yeni Cumhuriyet’in en büyük simgelerinden birinin nasıl yönetildiğini müşahede edelim. Düşünün savaştan çıkmış, tabiri yerindeyse fakru zaruret içinde devlet kurmuş bir millet, üzerine 1929 Ekonomik Buhranı’nın içinde böylesine bir projeyi başarabilecek potansiyele sahip. Ancak kişisel heba ve heveslerin eline düşüyor.
Şimdi gelin kuruluşundan bugüne bir karşılaştırma yapalım ve ne kadar fazla imkana sahip olduğumuzu değerlendirelim. Bir de yanında neleri başarabildiklerimize. Temel mantığı halkın iradesinin yönetime taşınması olarak belirlenen Cumhuriyet’i bugün ne kadar yaşatabilmekteyiz? Temsil ve liyakat süreci bu işin fıtratına uygun mudur? Karar verici mekanizma üzerindeki benzer baskı unsuru halen devam etmekte midir? Ben küçük bir anekdot anlattım ve tarihten bir yaprak çeviriverdim. Soruları cevaplamak ve mülahaza etmek de size kalsın. Ancak şu unutulmasın ki; Cumhuriyeti kuran yüksek nitelikli şuur da halen yaşamaktadır. Atatürk’ün de kendine nispetle nida ettiği gibi “Ey yükselen yeni nesil. İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz. Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”. Bu nedenle kimse kendini devletten ve kanunlardan üstün görmesin. Ankara’dan ferman geldikten sonra İstanbul’da padişah olsan farketmez…
Bu haftaki iyi şey; Kızılay Haftası. Amacına uygun nice faaliyetlere destekle…
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.