Turgay Bozoğlu'nun 19 Ocak 2022 tarihli Yenigün Gazetesi'ndeki köşe yazısıdır.
Pazar dağılırken artık yiyecekleri toplayan yaşlı insanların, çöpten yiyecek toplayan ya da okula soğuk kış günlerinde üzerinde incecik kıyafetlerle, yırtık pırtık ayakkabılarla giden çocuklarımızın görüntüleri içimizi acıtır, canımızı yakar. Yapay zekanın konuşulduğu 21. yüzyılda bu görüntüler insanlık için önemli çelişkiler taşımaktadır. Yoksulluğun azaltılması konusu hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ekonomilerin en önemli gündem maddelerinden biridir. İnsanlık tarihinde en kutsal amaçlardan biri de yoksulluğun azaltılmasıdır.
Yoksullukla mücadele politikalarının başarı şansının arttırılmasında yoksul olarak kimin tanımlandığı ve yoksulluğun ölçülmesinde hangi göstergelerin ön plana çıktığı önem taşımaktadır. Doğru tanımlanamayan ve ölçülemeyen sorunları çözemezsiniz. Son dönemde yoksulluğu yalnızca gelir yetersizliği üzerinden tanımlayan anlayışın yerini yoksulluğu çok boyutlu bir sorun olarak değerlendiren yaklaşım almıştır. Söz konusu yaklaşımda, yoksulluk, basit bir gelir yetersizliğinden ziyade, yaşam standardına ilişkin çeşitli göstergeler üzerinden tanımlanan, sosyal dışlama, gelir dağılımı ve insani kalkınma konularıyla da yakından ilişkili olan bir kavramdır. Yoksulluğun yeniden tanımlanmasındaki değişiklik yoksullukla mücadele politikalarının oluşturulmasında ve sonuçlarının değerlendirilmesinde daha kapsamlı bir anlayışı gerekli kılmaktadır.
Küreselleşme süreci ile birlikte bazı gelişmekte olan ülkelerde yaşanan hızlı büyüme performansı bu ülkelerde yaşayan her bireye eşit ölçüde yansımamış. Ülke içi gelir eşitsizlikleri söz konusu süreçte küresel eşitsizliği arttıran bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Gelir eşitsizliği ve yoksulluk Türkiye ekonomisinin de en önemli ekonomik ve toplumsal sorunlarından birini oluşturmaktadır. TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması-2020 sonuçlarına göre, 12 milyon 267 bin kişi yoksulluk sınırının altında yaşarken, yoksulluk oranı %15 olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönem için TÜİK tarafından hesaplanan maddi yoksulluk oranı ise %27,4 olmuştur. Maddi yoksulluk oranı finansal sıkıntıda olma durumunu ifade ederken, yoksulluk gelir yoksulluğundan daha geniş anlamda tanımlamaktadır. Bunlar Çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile beklenmedik harcamalardır. Bunun yanısıra evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç ödemeleri, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek ve evin ısınma ihtiyacının ekonomik olarak karşılanamama durumunu kapsamaktadır. Bu durumunla ilgili hane halkının algılarını yansıtarak, yoksulluk sorununu çok boyutlu ve subjektif olarak ele alıp bireylerin sahip oldukları gelir ile neleri yapabildiklerine odaklanmaktadır.
2016 yılı verilerine göre, Türkiye yoksulluk oranının en yüksek olduğu üçüncü OECD ülkesi olurken, özellikle kadın ve çocuk yoksulluğu ortalamanın oldukça üzerinde gerçekleşmiş. Gelir eşitsizliği açısından da OECD ülkelerinin üzerindeyiz. 2020 yılında en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla oranla 1,2 puan artarak %47,5'e yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay 0,3 puan azalarak %5,9'a düştü.
Türkiye’nin gelir eşitsizliği açısından OECD ülkelerinin gerisinde kalması, gelir eşitsizliğini azaltma yönünde uygulanacak politikalar için önemli rol oynadığını ortaya koymuştur.
Yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin azaltılması açısından en önemli politika araçlarından biri de vergi uygulamalarıdır. Gerek servet, gerek kazancın doğru ve adil olarak vergilendirilmesi yoluyla toplanan kamu gelirinin yeniden dağıtılması eğitimde, sağlıkta, istihdamda ve maddi gelir seviyesinde iyileşme sağlar.
Ancak ülkemizin vergi sistemi bu sorunu çözmekten çok büyütmeye yardımcı oluyor. 17 Ocak 2022’de açıklanan 2021 yılı bütçe verileri, bu acı gerçeği adeta gözümüzün içine sokuyor. Toplanan gelir vergisinin ancak yüzde 6’sı beyan edilen vergi gelirlerinden oluşuyor. Gelir vergisi tahsilatının yüzde 91’i stopaj yoluyla tahsil edilmiş. Gelir vergisinde esas vergilemenin stopaj yöntemiyle yapıldığı açıktır. Diğer bir ifadeyle gelirin neredeyse tamamına yakını, elde eden tarafından değil, onu sağlayanlar tarafından beyan edilmiştir. Geliri elde edenlerin beyanı ise çok düşük seviyededir. Ülkemizdeki kayıt dışı ekonominin geldiği boyutlara bakıldığında; stopajla vergilenenler dışındaki gelirin kavranmasında ve beyanında sorunlar olduğunu söylemek mümkündür. Zira beyana dayanan gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı yaklaşık %1,18’dir. Kurumlar vergisi tahsilatı ise toplam içinde yüzde 15,27’i oluşturuyor.
Dolaylı vergiler ise toplam vergi gelirlerinin içinde yüzde 64,6’lük bir paya sahip. Bu vergiler harcama üzerinden alınan vergiler. Akaryakıt alırken, cep telefonuyla konuşurken, su içerken ödediğimiz, hayatın her alanında farkında olmadan ödediğimiz vergiler. Harcama üzerinden alınan vergilerin tahsili kolaydır. Ancak gelir dağılımını bozar.
Vergilerin oransal karşılaştırılması en kabul gören yöntemlerden bir tanesidir. Dolaysız vergiler gelir üzerinden alınırken, aynı zamanda vergi adaletini sağlama açısından daha etkindir. Bunun nedeni de artan oranlı vergi tarifeleri, indirim, istisna ve muafiyet gibi araçlarla mali güç arasında ilişki kurulabilmesidir.
Dolaylı vergiler ise tersine artan oranlı bir etki yaratmaktadır. Bir başka deyişle dolaylı vergi alt gelir grubundakiler için daha çok önem ifade etmektedir. Dolaylı vergilerin düşük gelirlilerin bütçesi içindeki payı, yüksek gelirlilere göre daha fazladır. Bu durumda vergi yükü asıl olarak alt gelir gruplarının üzerinde kalmaktadır. Ülkemizin tersine OECD ülkelerinde ve Avrupa Birliği’nde dolaysız vergiler toplam vergi gelirleri içinde yüzde 65 civarındadır.
Yoksulluk, bir yandan toplumsal adalet duygusunu ortadan kaldırarak sosyal uyumu bozan, diğer yandan, kaynakların etkin kullanımını sınırlayarak ekonomik potansiyelin yeterince değerlendirilmemesine yol açan iktisadi ve toplumsal bir sorundur. Yoksulluk ve gelir eşitsizliğini önlemedeki en önemli araçlardan biri olan vergi politikaları ülkemizde tam tersi sorunu derinleştirmektedir. Adil bir vergi sistemi, gelir eşitsizliği ile mücadelenin ilk adımıdır. Buradan elde edilen gelirin sosyal harcamaların arttırılması yoluyla eğitim, sağlık ve barınma koşullarının iyileştirilmesi çok boyutlu yoksulluğun azaltılmasına yardımcı olacaktır.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.